Yazılar

Mehmet Eroğlu’nun 1967’de 19 yaşında iken İzmir Koleji’nin Sesi Duvar Gazetesinde yayınlanan ilk metni

‘Otur’ dediler oturdum. Sol tarafımdan soluk bir sıcaklık geldi, bacağımdan tırmandı. Sol tarafımı terketti. Sıcakla soğuk burnumun üstündeki sivilcede ayrılıyorlardı. Sivilceyi koparıp atmasaydım birbirlerine karışacaklardı. Masanın üstünde ölüm kadar beyaz bir kitap vardı. Aynaya baktım bir ter damlacığı alnımın üst köşesinden aşağıya yuvarlandı. İlk önce ağır ağır düşüyordu, sıkıldı; birden hızlandı kaşıma çarpıp kaybolup gitti. […]

Kadın

Anadolu! Güzel ama adından başka hiçbir kadınsı özellik taşımayan bir ülkede yaşıyoruz. Bu topraklarda her şey –belki de birçok ülkede olduğu gibi- erkeksi. Taşra ve aşiret kültürünün sosuyla pazarlanan, muhafazakârlık etiketiyle önümüze sunulan ve görünürde, iş lafa kaldığında kadına değer veren bir erkeksilik bu:

Yazmak, Yazarın Duruşu, Roman, Sanat

YAZMAK Yazmak, gizemli, tutkulu ama çoğu kez yorucu bir serüvendir; bu yüzden aşka benzer. Kavranışı da edebiyatın bu ilham verici ana teması gibidir; öğretilemez, öğrenilir ve kişiden kişiye değişen, neredeyse sayısız tanımı vardır. Ben, “beynin kendine yönelttiği hırslı dikkatten doğan, güçlü bir boşalma isteği” şeklinde özetlenebilecek olanı yeğlerim. Çünkü yazmak, tek başına, tutkuyla, acı çekerek […]

Kitapları Anlatmak Kendini Anlatmaktır

Bu sözü ilk kez 5 Mart 1971’de, ODTÜ’de, dördüncü yurdun 304 No’ lu odasında duydum. Bir arkadaşla, aşağı yukarı beş saattir devam eden makineli tüfek ateşi altında tartışırken. Akışkanlar mekaniğinden söz ediyorduk ve o bana; “O kitap hiç de öyle değil, sen kendi düşüncelerini anlatıyorsun,” demişti. Haklıydı; bunu o zaman kabullenmemiştim, şimdi hakkını teslim ediyorum. […]

20.Yüzyılın Don Kişot’u: Morel

Deniz, dünyanın en güzeli diye tanıtılan kıyılar, gemi yolculukları, oteller, sayısız kentler ve fırsat bulduğum her an ellerimi sürüp, dokunarak seyrettiğim Rönesans eserleriyle biten ay beni dünyadan koparıp almıştı. O süre içinde dış dünya ile ilişki kurduğum sadece iki olay hatırlıyorum: Napoli yakınlarındaki büyük zelzele ve bir istasyonda trene binerken atılmış eski bir gazetedeki İtalya […]

Bir Ölümü Kıskanmak

Attila İlhan’la ilk kez 1971 Mart’ında karşılaştım; tam olarak söylemek gerekirse, 12 Mart’da, askeri darbenin öğlen radyoda açıklanmasından beş dakika sonra, saat 13.05 de. Yumuşak ama kararlı bir sesle, azarlar gibi konuşuyordu: “Şimdi ülkenin başına gelecekleri hep beraber göreceğiz…” İzmir’de yayınlanan Demokrat İzmir Gazetesinin yüksek tavanlı, ince uzun genel yönetmen odasının eşiğinde üç ODTÜ’lü kararsız […]