Söyleşiler

Pınar Tarcan –  “Tanıdığımız değil yarattığımız insanlar daha gerçektir.” diyor romandaki yazar. Bu, Mehmet Eroğlu için de geçerli mi? Yazdıklarınızda tanıdığınız insanlardan bir şeyler yok mu?Mehmet Eroğlu – Yazdıklarımda tabii ki tanıdığım insanlardan izler var. Özellikle de bu romanda. Örneğin, yunus adam olarak çizilen yaşlı balıkçı böyle birisi. Ama bu, yaratılan insanın çevremizdeki insanlardan daha gerçek olmasını engellemez. Bazı yazarlar her yerde rastlayabileceğimiz insanları yazarlarken, Dostoyevski, Shakespeare, Schoendoerfer gibi bazıları da yazmak için insan yaratırlar. Ben -yazar ve okur olarak- kendimi ikinci kategoriye yakın sayarım. Bir örnek daha vereyim: Don Kişot gibi birisini –hele bu asırda- asla göremeyiz. Ama biliyoruz ki, her insan biraz Don Kişot’tur ve çok az insan Don Kişot kadar gerçektir. Buradaki ‘gerçek’ sözcüğünü  insanlık durumunu simgeleyen , diye anlamalıyız..

P.T. –  Alıntılar romanlarınızda önemli bir yer tutuyor, kimi zaman hayali kişilerden alıntılansalar da… M.E. – Alıntılar bölüm başlarında yer alıyor. Bazıları bilinen yazar ve düşünürlere, bazıları da bana ait. Alıntıların amacı –tıpkı bir müzik parçasında olduğu gibi- hem o bölümün tonu ve atmosferi hakkında ip uçları vermek, hem de romanın bütününü belirginleştirecek bir çerçeve çizmek.

P.T. –  Kusma Kulübü adlı romanınız bulantı üzerine kuruluydu, bu romanınızda mide bulantısı satır aralarında var, Kuzey’in mide bulantısı, beğenmediği aşk tanımlarında özelikle… Kahramanlarınız midesi bulanabilen insanlardan mı olmalı? M.E. – Kusma Kulübü, toplumsal vicdanın sığlaşması, popülerliğin, medyanın eleştirisi üzerine bir romandı. Düş Kırgınları ise sevme ve aşk ikilemi, aşkın ve sevginin çelişen nitelikleri üzerine bir roman. – “İnancı arayanlar, inançsızdırlar. Aşkı arayanlar da hiç aşık olmayanlar. Çünkü aşık olan, buna bir daha kalkışmaz…” diyen ve aşınmaz bir pişmanlıkla aşk acısı çeken Kuzey’in, Kusma Kulübü’nün kahramanı Umut’la çok da benzerliği yok. Düş Kırgınları bir aşk ve -doğal olarak mutsuzluğun- ve pişmanlığın romanı. Aşk mutlu bitseydi yazmaya değmezdi zaten.

P.T. –  68 kuşağından izler var… “Devrim yapamadık, iyi aşıklar olamadık. Kadınları gerektiği gibi sevemedik…” Romandaki deyimle en kaliteli haini olan, acı çekmeyi sevenlerin, mazoşistlerin kuşağı mı 68 kuşağı? M.E. – 68 Kuşağını kısaca tanımlamak, bir çerçeve içine almak zor. Onlar için, öfkeli bilinçlerini hep korumuş, dünyaya iz bırakmaya, dünyayı değiştirmeye niyetli, asla yaşlanmayacak insanlar diyebiliriz. Tanrı onları vicdan gibi, taşınması zor bir yükle donatmıştı. Şehvetli bir insan severlikleri vardı. Hayalperesttiler. Hayatın değil, hayallerin gerçeklerine inandılar. Toprak değil, hava burcundandılar bu yüzden hep güneşe gömülmeyi istediler. Bu tür hayaller beslerseniz, acı çekmeniz kaçınılmazdır. Belki bu yüzden mazoşist diyebiliriz onlara. Ama şunu unutmayın. Acı çeken daha gerçek, daha soyludur.

P.T. –  Günlükler, anılar, beş yıl öncesinden anlar… Yavaş yavaş öğreniyoruz olanları, yazamayan bir yazarın acısını derinine inerek keşfediyoruz. İnce hesaplanmış bir kurgu mu romandaki? M.E. – Kurgu, romanda içeriğin ortaya konmasını, kavranmasını kolaylaştıran, seçilen temaya derinlik, daha da önemlisi bakış açısı kazandıran bir unsurdur. Bir anlamda kurgu ile esere nasıl ve nereden bakacağınız yazar tarafından kararlaştırılmış olur. Bir fotoğrafçının mercek seçimi ya da ışık ayarı gibi. Bu nedenle bir yazarı –seçtiği temaların ötesinde- kendine özgü kılan en önemli özelliklerden birisidir. Sağlam bir kurgu en sıradan eserleri bile –bir süreliğine de olsa- ayakta tutar; iyi bir temayı ise ölümsüz kılar.

P.T. –  “Düş Kırgınları” ndan sonra neler okuyacağız sizden? M.E. – İnsanı okuyacaksınız. Ben hep insanı yazarım. Şu anda üstünde çalıştığım romanın ilk cümlesi şöyle: “ M, o pazar, göğsünde garip bir sızıyla, geçmişi olmayan, anısız bir güne uyandı. Saat akşamın yedisiydi; pek de büyük olmayan bir bavul, yolculuğa çıkacakmış gibi ayaklarının dibinde duruyordu…”Belleğini yitiren bir adamın hayatını keşfetmesi ve yaptığı seçimlerle ilgi bir roman diyebiliriz.

TÜRKİYE KİTAP DERGİSİ Ağustos 2005 Pınar Tarcan