Söyleşiler

Geç Kalmış Ölü’nün yazarı  Eroğlu Konuştu:

“Roman, salt toplumsal gerçeği anlatmak için varolmaz ”

İlk romanı Issızlığın Ortası ile büyük yankı uyandıran Mehmet Eroğlu, ikinci romanında da boşa harcanan bir cesareti ve kavgayı eleştirdiğini söylüyor.

Gectiğimiz sezon ilk kitabı “Issızlığın Ortasında”  ile adından çokça söz ettiren Mehmet Eroğlu ile ikinci kitabı “Geç Kalmış Ölü” ve genel anlamıyla roman üzerine konuştuk.

M.E. – Hem “Issızlığın Ortasında”nın hem de yeni çıkan  “Geç Kalmış Ölü” nün kahramanı olan Ayhan’ın, serüvene dönüşen, kitlelerden kopuk, soyut bir yaşamı simgelediği hatırlanırsa, her iki kitabında umutsuzluktan çok açık bir eleştiriyi içerdiği anlaşılacaktır. Ayhan’ın intiharı korku ve yılgınlığın değil, boşa harcanmış bir cesaretin ve kavganın sonucudur.

Genel anlamda bir romanla somut toplumsal/siyasal gerçek arasında ne gibi bir ilişkiden söz edilebilir?

M.E. – Roman, en genel tanımıyla toplumsal ve bireysel boyutu olan insanı, bir olaylar zinciri içinde anlatmalıdır. Roman kahramanları toplumsal bir dinamik içinde o toplumun olayları ile yaşamak durumunda olduğuna göre, romanla, toplumsal siyasal gerçek (bu gerçeğin de, tanımlayanlara göre epeyce değişiklik gösterdiğini unutmayalım) arasında belli bir ilişki vardır. Romanın yalnızca toplumsal gerçekleri anlatmak için var olmadığını hatırlamalıyız. Bence romanın ve romancının başarısı, romanda toplumsal gerçeklerle roman kahramanı ya da kahramanlıklarının bireyselliklerinin, dengede olmasıdır.

İki romanınızda da kişisel birinci şahıs anlatısını yeğliyorsunuz. Bu konunun sizi ittiği bir zorunluluk mu, yoksa kişileri üstten ve dışardan “Omnicient-Autor” türünde yazmayı içtenliksiz bulduğumuz için mi?

M.E. – “Geç Kalmış Ölü”de, “Issızlığın Ortasında”da birinci şahıs anlatısıyla yazıldı. Bu üçüncü şahıs anlatılarıyla ilgili görüşlerimden çok, her iki kitabın da kahramanı olan Ayhan‘ın beynine direkt girebilme ve olayların atmosferini, ritmini Ayhan’ın gözüyle belirtme isteğinin bir sonucu oldu. Bence biçim her zaman konunun daha iyi anlatılması için bir araçtır; önemi bundan öteye gitmez.

Roman sizce baktığınız olayın ve kişilerin tüm ayrıntılarının bir sıralamasından mı oluşur, yoksa bir eleme ve en ilginci seçme eleğinin yoğunluğunu mu gerektirir?

M.E. – Bence romanda en önemli şey konudur. Belli başlı büyük romanları düşünün; hepsinin çok sağlam ve insani boyutu olan bir konusu vardır. Yazar elemeyi konu seçerken yapmalı. Roman ayrıntısız olamaz; ancak ayrıntının işlevi konuyu ya da kişiyi daha iyi tanımlamaktır. Bu açıdan bakılırsa roman tabii ki rastgele olaylar sıralanışı değil, dramatik bir kurgusu olan olaylar bütünüdür.

MİLLİYET KÜLTÜR SANAT

TARİH : 15 KASIM 1984