YAZAR MEHMET EROĞLU: “AKDENİZ DÜNYANIN EN BÜYÜK DENİZALTI MEZARLIĞINA DÖNÜŞTÜ. BÖYLE BİR DURUMA, HELE BİR YAZAR OLARAK DUYARSIZ KALMAK MÜMKÜN DEĞİL”
Duygu Nil Özer
Mehmet Eroğlu’nun son romanı “Kendi Hayatından Ölme Vakti”, okuyucularla buluştu. Son üç kitaplık serisini polisiye türünde kaleme alan Eroğlu, yeni romanında; uzun süredir yazamayan tanınmış bir yazar olan Metin’in hikayesini anlatıyor. Bir bölümü Karaburun’da geçen romanda mülteci sorununa da yer veren Eroğlu, “Yunan Adalarına geçmek isteyen mültecilerin hali, dramları yıllardır gözlerimizin önünde yaşanıyor. Bugünü biçimleyen, uygarlığımıza temellerini oluşturan neredeyse tüm uygarlıklar bu denizin etrafında filizlenip olgunlaşmışlardır. Oysa günümüzde Akdeniz dünyanın en büyük denizaltı mezarlığına dönüştü. Böyle bir duruma, hele bir yazar olarak duyarsız kalmak mümkün değil” diyor.
Eroğlu, roman kahramanı Metin gibi ‘steril’ bir hayatı olmadığını belirterek, “Hiç de öyle bir dönemim olmadı. “Kendi Hayatında Ölme Vakti’nin” kahramanı olan yazarın aşkı ve acıyı keşfedişinin öyküsü. Acı, en önemli ve güçlü değiştirici, dönüştürücü değil midir? Kendi içine gömülmüş bir kişinin yarattığı kahramanlara dönüşme öyküsü” dedi. Sonraki romanının bilim kurgu türünde olacağını söyleyen Eroğlu’nun ANKA Haber Ajansı’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
“YARATMA SÜRECİ YALNIZLIK GEREKTİRİYOR”
Bu kitap pandemi koşullarında yazılmış ikinci romanınız. Pandemi yazma sürecinizi nasıl etkiledi?
“Aslında “Kendi Hayatında Ölme Vakti” pandemi döneminden önce yazılmaya başlandı ancak araya dedektif serisinin 2. ve 3. romanları, Kötü Adamın On Günü ile Meraklı Adamın On Günü girdiği için, çıkışı bu tarihe kaldı. Pandemi dönemini, doğrusunu söylemek gerekirse oldukça verimli geçirdim. Neredeyse üç roman, üç senaryo ve edebiyat işlikleriyle. Eve, çalışma odasına, dar alanlara sıkışmak, hareketsizlik vakit kaybını önlüyor. Bu tür bir yaşam ilişkileri de kısıtlıyor. Evet, sevdiklerimizden, dostlarımızdan vazgeçemeyiz ama onların sevgililer ve dostlarında vaktimizi çalanların, “işim var meşgul etme denemeyenler kategorisine girenler” olduğunu da unutmayalım. Yaratma süreci yalnızlık gerektiren bir süreç. Teşbihte hata olmaz, Newton’un bahçedeki ağaçtan elmaların yere düşüşünü izlerken bulduğu söylenen, yerçekimi yasası, 1665 yılında başlayan ve iki yıl süren virüs salgını üzerine, üniversitenin kapaması üzerine bilginin annesinin evinde geçirdiği iki yıllık pandemi sürecinde keşfedildiği söylenir.”
“METİN GİBİ STERİL BİR HAYATIM YOK”
Bir yazar olarak bir yazarın hayatının romana dönüşme hikayesini mi okuyoruz?
“Soruyu duyunca hafifçe gülümsedim. Hayır, bu romanda bir yazarın (yani benim) hayatının romana dönüşme hikayesini okumuyoruz. Genellikle yazarın ilk, en fazla ikinci romanı otobiyografik özellikler taşır derler. Kendi Hayatında Ölme Vakti benim sanırım yirmi küsuruncu romanım. Roman çalışma odamdan, her gün yazdıklarımı kontrol için penceremin önünde dolaşan kedilerden ve tabi yaz ve sonbaharlarını geçirdiğim Karaburun’dan izler taşıyor, bu açık. Onun ötesinde bir şeyle yok… Ayrıca yazar olarak hiç, romandaki kahraman gibi, yazma sıkıntısı çekmedim. Aksine yazacak çok fazla konu olmasından mustaribim. Şu anda biri roman diğeri oyun, iki kitap hazır bekliyor. Ayrıca roman kahramanı Metin gibi steril bir hayatım da yok. Hiç de öyle bir dönemim olmadı. Kendi Hayatında Ölme Vakti’nin kahramanı olan yazarın aşkı ve acıyı keşfedişinin öyküsü. Acı en önemli ve güçlü değiştirici, dönüştürücü değil midir? Kendi içine gömülmüş bir kişinin yarattığı kahramanlara dönüşme öyküsü…”
Günceli kullanmanın kalıcı olmayacağı endişesi taşıyor musunuz, yoksa bunu bir tanıklık olarak mı görüyorsunuz?
“Evrensel olmak için önce yerel olmak, kalıcı olmak içinse insanlık durumlarının üzerine eğilmek gerekir. Bir boyutuyla dedektif öyküsü de sayılabilecek olan Meraklı Adamın On Günü’nde sözünü ettiğiniz Tik Tok fenomeni ana kahraman değil, öyküde yer alan bir karakterdi. Romanlar insanları, insanda var olan insanlık durumları anlatır, ele alır, ancak bunu odağına aldığı kahramanı, karakteri toplumsal bir platforma yerleştirerek yapar. Günümüzde Tik Tok, ya da ona benzer sosyal medya platformları, bazıları için sınıf değiştirmek, para kazanma isteyenlerle, sergilemeye can attığı teşhirciliği, kısa yoldan beğeniye dönüştürme platformu gibi gözüküyor. Tabi eğlence ve başka amaçlar için de kullanıldığını biliyoruz. Özetle Tik Tok olgusu günümüz insanının bir bölümünü, bir yüzünü ortaya koymak için kullanıldı.
“İNSAN EĞER İNSAN KALACAKSA TARAF TUTMALIDIR”
Ben yılın yarısında, Ege kıyısındaki bir kasabada, daha doğrusu ülkenin en batısında konumlanmış, mikro kliması, el değmemiş oluşu ile eşsiz bir yer olan, yarı bakir bir yarımadada yaşıyorum. Yunan Adalarına geçmek isteyen mültecilerin hali, dramları yıllardır gözlerimizin önünde yaşanıyor. Ege ve Akdeniz binlerce yıl dünya uygarlığının beşiği olmuştur. Bugünü biçimleyen, uygarlığımıza temellerini oluşturan neredeyse tüm uygarlıklar bu denizin etrafında filizlenip olgunlaşmışlardır. Oysa günümüzde Akdeniz dünyanın en büyük denizaltı mezarlığına dönüştü. Böyle bir duruma, hele bir yazar olarak duyarsız kalmak mümkün değil. Ne güzel sözdür Graham Greene’nin o eşsiz cümlesi: ‘İnsan eğer insan kalacaksa, taraf tutmalıdır.’ Denizaltındaki mezar taşı olmayan kimsesiz, adsız ölülerin sözlerini geleceğe aktaracak olanlar sanatçılar değiller midir?”
“ROMAN KAHRAMANLARI DEĞİŞİR”
Baş kahramanımız Metin, günlük hayatında hiçbir yerde mültecilerle temas edemeyeceği kadar ‘steril’ bir hayat yaşayan kentli bir karakter. Bu ikilinin karşılaşması serüveni ne ifade ediyor, Metin’in burada verdiği tepki gerçekçi mi?
“Bir romanda karakterin dramıyla, toplumsal dramlar birbiriyle kesişir ya da örtüşürse ortaya ilginç öyküler çıkabilir. Metin kendi çıkmazına yalnızlık içinde çözüm arıyor. Ve o yalnızlık içinde kendisinden başka acı çekenlerin de olduğunu görüyor. Olay budur. Metin eğer olup bitenlere aldırış etmeseydi onu yazmazdık. Roman kahramanları değişir. Değişmeyenler tiplerdir. Tipler de yazılmaya değmezler. Bu açıdan bakarsanız, Metin tam bir roman kahramanı. Tıpkı kadınlarla gönül eğlendiren Romeo’nun aşkı yüzünden ölmeyi seçmesi gibi değişen bir karakter…”
“ACI ÇEKMEK KARAKTERE DÖNÜŞÜMÜ İÇİN EN GÜÇLÜ NEDENDİR”
Beş mevsimde geçen bu romanda Metin’in kendi hayatında ölme vaktine karar verişine kadar bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu beş mevsimde nasıl dönüşüyor Metin?
“Acı çeke çeke, hayatını değerlendire değerlendire dönüşüyor. Unutmayalım acı, acı çekmek, karakter dönüşümü için en güçlü nedendir. Acı, insanları, durumları en çok da kendimizi duyumsayıp anlamamıza yol açan bir kılavuzdur.”
“ÜLKENİN NESİ DÜZGÜN Kİ YAYINCILIK SEKTÖRÜ DÜZGÜN OLSUN”
Yayıncılar, TL’nin değer kaybı sonrası yaşanan kağıt krizi, diğer gider kalemlerindeki astronomik artışlar başta olmak üzere büyük sorunlarla karşı karşıya. Bu süreci nasıl değerlendirirsiniz?
“Ülkenin nesi düzgün ki, yayıncılık sektörününki olsun. Evet, özellikle yeni yazarlar için zor bir süreç başlıyor. Ama yazma isteği, tutkusu önlenemez olanlar yazmaya devam edecekler, etmeliler de. Stokta yayınlamayan kitap olsun. Bu gerçek bir zenginliktir. Benim romanlarım ödül kazandıktan sonra altı yıl boyunca politik açıdan sakıncalı sayılarak yayınlanmadı. Ancak yedinci yıl, ilki basıma gittiğinde elimde hazır iki roman daha vardı.”
Son üç romanınız bir polisiye roman serisiydi. Pek çok okuyucunuz bu roman için de aynı beklentideydi. Polisiyeye dönüş olacak mı tekrar?
“Şimdilik hayır. Sıra bilimkurgu dizisinde. Sırada o ikili var. Ardından iklim uygun olduğunda belki oynanabilecek bir oyun.”