“Akıl ve güzellik her zaman aynı yolu izlermiş; ama sırtları birbirine dönük olarak.”
Yarım Kalan Yürüyüş, syf: 90
“Ne yazık ki her güzelliğin kökünde ölüm vardır.”
Yarım Kalan Yürüyüş, syf: 96
“Güzelliği kadın güzelliğini içeren, ama onu aşan bir güzellikti. Belki de gerçek güzellik denilen şey, buydu.”
Yüz: 1981, syf: 370
“Gerçek güzellik, durağan bir resim değil, davranıştır.”
Zamanın Manzarası, syf: 22
“Güzelliği yüzüne eşit dağılmış, değişken değil, neredeyse simetrik: Hem profilden, hem karşıdan, eşit derecede etkili. Özetle, dengesi abartılmış – bu yüzden, insansılığı azalmış – bir güzelliği var.”
Zamanın Manzarası, syf: 40
“Hüznünü ne oluşturuyorsa oluştursun, güzelliği bu hüznün yaydığı buğunun ardında hala bir yıldız gibi parıldıyor…”
Zamanın Manzarası, syf: 200
“Yaz ona kış kadar yakışıyor. Su gibi bir varlık: Duru, doyulmaz, eşsiz ve yaşamsal.”
Zamanın Manzarası, syf: 200
“Şimdi, birlikteyken bazen gözardı ettiğim güzelliğinin, belirgin, zaman içinde seyrelmeyen, kıvamlı bir güzellik olduğunu kavrıyordum.”
Zamanın Manzarası, syf: 225
“Mahluk! Doğmamış, doğurulmamış, yaratılmış: Güzelliği şimdiki zamana, ya da yakın geleceğe bağlı değil de, ebediymiş gibi duruyordu karşımda; araştırıcı, etkin, hatta zorlayıcıydı: Varlığını hep yadsıdığım, ölülerle lanetlenmiş ruhuma niteliğini bilmediğim şeyler katıyordu: Düş gücü, gelecek tohumları ve umut belki…”
Zamanın Manzarası, syf: 236
“Aslında güzelliğiyle baş edebilirdim. Onu kışkırtıcı ve dayanılmaz kılan özelliğinin güzelliği değil, bu güzelliğin betimlenişi olduğunu şimdi, güzelliğinin niteliklerini art arda sıralarken kavrıyordum. Gerçek kadın güzelliğini betimlemek kimin işi, kimin konusu? Aşığın mı, şairin mi?”
Zamanın Manzarası, syf: 378
“Akıl ve güzellik her zaman aynı yolu izlermiş; ama sırtları birbirine dönük olarak.”
Yarım Kalan Yürüyüş, syf: 90
“Ne yazık ki her güzelliğin kökünde ölüm vardır.”
Yarım Kalan Yürüyüş, syf: 96
“Güzelliği kadın güzelliğini içeren, ama onu aşan bir güzellikti. Belki de gerçek güzellik denilen şey, buydu.”
Yüz: 1981, syf: 370
“Gerçek güzellik, durağan bir resim değil, davranıştır.”
Zamanın Manzarası, syf: 22
“Güzelliği yüzüne eşit dağılmış, değişken değil, neredeyse simetrik: Hem profilden, hem karşıdan, eşit derecede etkili. Özetle, dengesi abartılmış – bu yüzden, insansılığı azalmış – bir güzelliği var.”
Zamanın Manzarası, syf: 40
“Hüznünü ne oluşturuyorsa oluştursun, güzelliği bu hüznün yaydığı buğunun ardında hala bir yıldız gibi parıldıyor…”
Zamanın Manzarası, syf: 200
“Yaz ona kış kadar yakışıyor. Su gibi bir varlık: Duru, doyulmaz, eşsiz ve yaşamsal.”
Zamanın Manzarası, syf: 200
“Şimdi, birlikteyken bazen gözardı ettiğim güzelliğinin, belirgin, zaman içinde seyrelmeyen, kıvamlı bir güzellik olduğunu kavrıyordum.”
Zamanın Manzarası, syf: 225
“Mahluk! Doğmamış, doğurulmamış, yaratılmış: Güzelliği şimdiki zamana, ya da yakın geleceğe bağlı değil de, ebediymiş gibi duruyordu karşımda; araştırıcı, etkin, hatta zorlayıcıydı: Varlığını hep yadsıdığım, ölülerle lanetlenmiş ruhuma niteliğini bilmediğim şeyler katıyordu: Düş gücü, gelecek tohumları ve umut belki…”
Zamanın Manzarası, syf: 236
“Aslında güzelliğiyle baş edebilirdim. Onu kışkırtıcı ve dayanılmaz kılan özelliğinin güzelliği değil, bu güzelliğin betimlenişi olduğunu şimdi, güzelliğinin niteliklerini art arda sıralarken kavrıyordum. Gerçek kadın güzelliğini betimlemek kimin işi, kimin konusu? Aşığın mı, şairin mi?”
Zamanın Manzarası, syf: 378