Söyleşiler

“Sanat da haz için üretilen bir seyirliktir.”

İlk anda dünya edebiyatında aklımıza belli birkaç örnek gelse de, Türk edebiyatında aforizma örnekleri neredeyse yok gibidir. Yok gibidir derken de, tabii, metin içlerinden ayrıştırılmış, ya da safi bir kitap halinde, “Aforizmalar” adıyla yayımlanan eserlerden söz ediyorum.

Dünya edebiyatında kimler yazmamış ki aforizmalar: Tolstoy, Dostoyevski, Franz Kafka, Oscar Wilde… Belli başlı, akla ilk geliverenler… Öte yandan dünyaca önemli filozofların da bu türden kitapları kitapçı raflarında yer alır: Nietzsche; usta Shakespear yorumcusu, Avrupa Klasik sanatının korkunç çocuğu Johann Heinrich Fussli; 17. yüzyılın en önemli edebiyat, felsefe ve siyaset adamlarından Francis Bacon; Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar kaleme alan Arthur Schopenhauer ve aforizmanın en büyük ustalarından, 18. yüzyıl Alman filozofu G.C. Lichtenberg… Daha pek çokları…

Peki neden yukarıda saydığım yazarlar, çizerler, filozoflar bu türden eserler ortaya koyarlar? Ekseriyet tek bir cümleden oluşan, sözlük anlamı “özlü söz” olan aforizmaları neden her yazar üretemez?

Aforizmik metinlerle ilk karşılaşmaya başladığımdan bu yana aklıma takılan iki büyük sorudur bu.

Yanıtlarını yeni yeni çözümlüyorum elbette.

İki sorunun da yanıtı aslında tektir, şöyle: Bilgelik makamına ulaşmamış yazarlardan bu türden cümleler, özlü sözler beklemek hata olur!

Bilge yazar: Mehmet Eroğlu

Yazının başında, aforizmalar Türk edebiyatında yok denecek kadar az diye bir ifade kullanmış olsam da, aslında vardır bizde de o dev eserlerinin içinde bilge sözlerle bizleri selamlayan. Kimler mi? Düşünün birkaç saniye! “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin?” Alın size dev bir filozof: Oğuz Atay! “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Alın size Orhan Pamuk! Birkaç saniyede akla gelen iki büyük ad ve bu iki ad akla geldiğinde beraberinde çıkagelen sözleri!..

Ve Mehmet Eroğlu! Türk edebiyatının dev adı! Bugüne kadar yazdığı onu geçkin eserin (Issızlığın Ortasında, Yarım Kalan Yürüyüş, Zamanın Manzarası, Kusma Kulübü, Belleğin Kış Uykusu, Mehmet-Fay Kırığı, v.d.) her birinde ayrı bir meselesi olan, her birinde metinlerin arasına farkında olmadan gizleyiverdiği bilgelik tümceler…

Aslında kilit nokta şu: Eğer bir yazarsanız, düşünürseniz, bu türden aforizmik cümleler bilerek, kasten ortaya çıkmaz! Yukarıda da ifade ettiğim gibi, yazarın ya da düşünürün farkında olmadan, gizlice metinlerin arasına sızmalarından ortaya çıkar bu bilge sözler, tümceler…

Usta yazar Mehmet Eroğlu’nun Agora Kitaplığı tarafından yayımlanan “Aforizmalar” kitabı da onun değil, Eroğlu okurlarının bir yaratısı eser. Eroğlu’nun uzun yıllardır yazarlık seminerleri verdiği Uğur Mumcu Gazetecilik Araştırma Vakfı’ndaki öğrencilerinin, Eroğlu’nun romanları arasından ortaya çıkardığı tümcelerden, özlü sözlerden oluşan bir eser.

Şayet sıkı bir Mehmet Eroğlu okuruysanız, zaten okumalarınızda altını muhakkak çizdiğiniz yerlerden derlenen bir kitap karşınızda duran. Aslında Aforizmalar kitabının kâşifi biraz da sizsiniz!

Kitaptan:

İnsan hayatı, insanların topluca zulüm gördükleri bir mahkûmiyettir.(Belleğin Kış Uykusu)

Çoğu kez neden diye önümüze koyduğumuz engel, kabullenmek istemediğimiz, reddedemediğimiz için uydurduğumuz bir mazerettir.(Düş Kırgınları)

Aşk, günahkârlığın bağrında boy atar, zinayla gelişip büyür, ihanetle de olgunlaşır. (Kusma Kulübü)

Bazı kadınların güzellikleri bencil, yalnızca kendini zenginleştiren türden değil, cömerttir; öyle ki, ona bakan her erkek bu yüzde arzuladığı kadının izlerini bulabilir.(Zamanın Manzarası)

Bir kadınla ilgili edinebileceğimiz en kesin fikir, büyük bir yanılgının payımıza düşen küçük parçasıdır sadece. (Yüz: 1981)

Hazseverin ruhunun varlığını kabul etmesi, bedenini inkâr etmesi anlamına gelir.(Fay Kırğı– I: Mehmet)

Bu yüzyılda artık elmalar yere düşmüyor.(Yarım Kalan Yürüyüş)

SABAH KİTAP TARİH : 28 NİSAN 2010 YIL : 9 SAYI : 478 YAZAN : TİJEN PARLAK